Yazmak zor değil aslında. Eline kalem alan bir kişi aklına gelen her şeyi yazabilir. Mesele yazmakta değilde yazmaya zaman ayıramamak. Ben bu siteyi açtığımda isterdim ki her gün olmasa da en azından her hafta hem bir kaç konuya değineyim hem de içimden geçenleri yazarak rahatlayayım. Ama gelin görün ki yapamıyorum ve hayatımı hiç düzene sokamıyorum. Yine en son yazdığım çarşı notundan bu yana bir aydan fazla bir süre geçmiş. Bu askerde bulunduğum süre zarfında günlerin çokta monoton geçtiğini söyleyemem. Yeri geldi tartışmalar kavgalar yaşadım yeri geldi birçok disiplinsel olaylar meydana geldi. Bunların hiçbirini ne hatırlamak ne anlatmak isterim. Ama bütün bunları boşverip önemli bazı günlere değineceğim.
Bu günlerden biri 16 Ekim Pazartesi günüydü. Bu günün önem bazından derecesini açıklamayacağım ama o gün şafak tam 100’ü gösteriyordu. Ve o gün inanın o kadar yoğun geçti ki belki de askerde en çok yorulduğum günlerdendir. 16 Ekim gününün geçmesini beklerken aksine bir şekilde geçmesi aslında benim için şaşırtıcı da değildi. Çünkü geçen sene aynı 16 Ekim günü iş yerinde çalışıyordum ve mesaiye kaldığım bir gündü. Yine aynı şekilde çok yorgun düşmüş gün tam benim için tam bir hüsran şekilde geçmişti. O günün benim için kıymetini bilmeyerekte olsa hatırlayan sevgili bir dostumu nda iyiliğini unutmayacağım.
Yine önemli bir gün ise 23 Ekim Salı günüydü. O gün tertibimden bir arkadaşımla onbaşı rütbesini aldığımız gündü. Hoş gerçi burada onbaşıymış çavuşmuş gibi rütbeli olmak bir anlam ifade etmiyor. Burada herkes işine geldiği gibi hareket eder ve biliyorum ki adalet hiçbir zaman sağlanamaz. Hep söylediğim gibi buraya gelen adam olarak çıkar diye söylense de adamlıktan da eksilttiği o kadar şey var ki bunlarda yine bana kalsın.
Zaman beni hissisleştirirken askeriye ise buna hız kazandırıyor. Bunun böyle devam etmesinden korkmuyor değilim. Aslında buna hissisleşmek değilde içe atma demek daha uygun düşer sadece görünürde hisisleşme belki. Ve bazı günler inanın öyle doluyorum ki artık sebepsiz yere gözümden yaş geldiği zamanlar oluyor. Ama sonra ise bunca rahatlık içerisinde böyle bir duygu yoğunluğu yaşamamdan dolayı utanıyorum. Utancım ağlamak isteğimden değil dünya üzerinde nice insanların sabrettiği şeyler karşısında benim duygularımın bir hiç olması.
Konu bunralara kadar gelmişken bir arkadaşın yanlışlıkla da olsa attığı yaşam koçu denilen psikologlardan birinin “geçmişi unutup geleceğe yeni sayfa açmak” ile ilgili bir yazısını paylaşmak isterim. Ve yine yazmak kısmet olursa diğer yazılarına da ileriki günlerde yer vermeye çalışacağım.
Yazının bir kısmı aynen şöyle;
“Bir hata yapsın bırakacağım. Pazartesi olsun başlayacağım vs. yapmanız gerekenleri, istediklerinizi biliyorsunuz ama bir türlü icraat kısmına geçemiyorsunuz. Bazen yapmak için yıkmak gerekir. Öyle yıkmalısınız ki yenisi gelebilsin, inşaa edilebilsin. Evet kolay olmayacak ama sonuç çok güzel olacak. Bunu gerçekleştirmek zor ama her şey beyinde bitiyor ve bunun etkili yöntemleri var. Eğer kendinizi karma karışık hissediyorsanız buna başlayamazsınız. Önce arınmanız lâzımş 3 gün kendinizi yenileyin. Düşünmeyin arının dinlenin. Ardından alın elinize kağıt kalem:
İstediğim hayat ne? Ne yaşıyorum? Nasıl istediğim hayata sahip olurum?
Bu listeyi çıkartın ardından ruhunuzu teşvik eden iki yöntem var;
1-Eski eşyalarınızı atmak: Eskiye bağlılığı olan kişi genelde kıyafetlerini eşyalarını veremez. “Onu giyerim” deyip senelerdir dolabında hiç giymediği kazağı tutar. Onun anısı var deyip hiç çıkarıp bakmadığı kolyeyi çekmecede taşır. Öncelikle verimi olmayan tüm eşyalarınızı alın veya verin. Mektupları, fotoğrafları atın. Üzerinizdeki şu rehaveti atın. Onları yaktıkça üzerinizdeki yükün kalktığını ve kendinize geldiğinizi göreceksiniz.
2-Hep hedefinizi düşünmek: Mesela; en olmaması gereken bir ilişkidesiniz. Tam bir bile bile lades durumu söz konusu. Yıllarınız gitmiş, bir o kadar daha gitmesini istemiyorsunuz. Ağladığınız özlediğiniz anlarda hep hedefinizi düşünün. Hayal edin, onsuz ama mutlusunuz. O nasıl yaşamınıza girdiyse bir başkası da girmiş. Çok daha mutlu, özgür ve kendi çizgilerini çizmiş biri olmuşunuz. O iyi anları bu kırılma noktasının geçtikten sonraki ‘siz’ i düşünün. Bu size güç olacaktır.”
Evet yazı böyle ama herkesin dünyaları farklı farklı. Söylemek kolay ama uygulamak zor. Kim isterki eski hatırları unutmak. Herşeyi attın diyelim ya hafızada kalan şeyler. İşte bu noktada aklıma gelen ve çok severek dinlediğim bir şarkı var. Şarkıyı iyi anlarsak eğer şarkıda yaşanmış bir aşk bitse de hatılarının bitemeyeceği öyle güzel ifade edilmiş ki. Şarkının sözleri aynen şöyle;
Aşk bitti
Elimden sanki minik bir balık kayıp gitti
Aşk bitti
İçimden sanki bir şeyler kopup gitti
Aşk hiç biter mi
Hiç bir şey olmamış gibi
Boşlukta kaybolup gider mi
Aşk hiç biter mi
Aşk hiç biter mi
Kalır adımızla
Bir sokak duvarında
Bir ağaç kabuğunda
Bir takvim kenarında
Kalır bir çiçekte
Bir defter arasında
Bir tırnak yarasında
Bir dolmuş sırasında
Kalır bir odada
Bir yastık oyasında
Bir mum ışığında
Bir yer yatağında
Aşk hiç biter mi
Aşk hiç biter mi
Kalır dilimizde
Yinelenen bir şarkıda
Bir okul çıkışında
Bir çocuk bakışında
Kalır bir kitapta
Bir masal perisinde
Bir hasta odasında
Bir gece yarısında
Kalır bir durakta
Yırtık bir afişte
Buruk bir gülüşte
Dağılmış yürüyüşte
Aşk hiç biter mi
Aşk hiç biter mi
Kalır bir sokakta
Bir genel telefonda
Bir soru yanıtında
Bir komşu suratında
Kalır bir pazarda
Bir kahve kokusunda
Bir tavşan niyetinde
Bir çorap fiyatında
Kalır bir yosunda
Bir deniz kıyısında
Bir martı kanadında
Bir vapur bacasında
Aşk hiç biter mi
Aşk hiç biter mi
Ben uygulanabilirliği konusunda çok ümitli değilim doğrusu. Birinci yöntemi bilmem ama ikinci yöntemi
bir çok kişinin zaten uyguladığını düşünmekteyim. Hedefler… Benim her zaman düşündüğüm şey. Ama mesele aslında o en çok dolduğum ağlamaklı olduğum zamanlardaki hırsı hiç kaybetmemek. Kötü oluyorsunuz. İçinizden bir sürü şeyin planını o an öyle yapıyorsunuz ki uygulanabilse hayatınız mükemmel olacak belki. Ama kendinizi salıverdiğiniz zamanlar ne hayaller kalıyor ne hedefler.
Bu konular uzar gider. Bunların hepsi için güzel bir irade lazım gerek. Mesela yeni girdiğimiz Kasım ayı ve askerde bulunacağım diğer iki ay için bir çalışma programı hazırladım. Ama inanın her pazartesinde, her ayın başında olmadığı gibi yine olmadı. Olmuyor. Özelikle burada günler hiç istediğim gibi geçmiyor. Yarın şafak 81 ve inşallah her anın geçtiği gibi bu askerlikte bitecek. Bu yazı için istedim ki üç beş tane güzel anı olsun diye fotoğraflar koyayım ama şu an için hatırlamak istediğim bir durum yok. Sadece günlerin geçtiğine kanıt olarak Afyon’da iken yaprağa yazdığım bir yazının resmini atmak isterim.
Herkese Hayırlı Cum’a lar. Sağlıcakla kalın…