Yıllar sonra cümleye nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama şunu ilk olarak kesin bir şekilde ifade etmek isterim ki yıllar çok şeyleri değiştirdi… Zaman bu; elbette bir şeyler değişecek, yerinde durmayacak ama kısa zaman aralığında çok şeyler değişirse işte buna alışmak gerçekten güç. En sonki yazımın üzerinden neredeyse 3 yıl geçmiş ve ben bu 3 yıllık sürede size hangi yanşantımdan hangi kesitleri anlatayım ki. Başımdan geçen onca olayları sıcağı sıcağına yazsaydım eğer burayı sayfalarca dolduracağıma eminim fakat zamanın tek yeteneği olan unutturmak, iyi mi kötü mü bilmem ama acıları bir nebze olsun dindirdiği aşikar.
2019 yılı nisan ayı hayatımın en kara günlerinden biriydi babamı kaybedişim. Sabah kalktığımda henüz yeni soğumaya yüz tutmuş soğuk ellerine dokunduğumdaki o ömrüm boyunca unutamacağım his. Hani rüyadasından uyanmak istercesine çırpınışlar gibiydi her anım. Ama uyanılmıyordu. Hayatın ölüm gerçeği yüzüne yüzüne vuruyordu insanın. Annem mi? Onun açısından bakmam çok güç. Ben henüz hayata gelmem ile tanıştığım babamla o yaklaşık 50 yıldır hayat arkadaşlığı yapmıştı. Sanki eli kolu bağlanmış gibiydi günlerce. Odadan odaya bile geçmeye onun hayalleri ile geçiyor, evin bir köşesinde onun hayalinde varmış hissiyatıyla yaşıyordu. Gerçekten de öyleydi. Dışarıdan birisi için bu öyle kolay anlaşılmazdı belki ama eğer eksilen evinizden odanızdan bir kişi ise onun hayali ile bir süre yaşıyorsunuz. Yılın her günü, geçen yılına denk geldiği için bu hissiyat en az bir sene kadar sürüyor. Sürdü de…
2019 yılı… Henüz bitmemişti. Hani gelecek olan korona yılı bana hafif gelmişti artık önceki yılda yaşadıklarımdan ötürü. Çünkü 2019 henüz bitmeden bir yaya yolcuya araba ile çarpışım senenin son darbesi oldu. O an ikinci defa o, rüya olsun rüya olsun diye haykırışlarım cevap bulmadı. Gerçek tüm açıklığı ile önümdeydi. Zorlu bir süreç geçirdim. Yaya da çok ağır atlattı ve bendeki etkisi de bir o kadar ağırdı. Her çalan telefondan zilden korkar olduğum dönemlerdi. Bu süre zarfında zaten bende anlamsız hastalıklar belirdi ve şu an da hâlen zaman zaman süregelmekte. Genç yaşta tansiyon hastası oldum çıktım. Hani derler ya insanı öldüren hastalık değil hastalığa sebebiyet veren olan yaşantılar. Bunu demişken rahmetli Murat Göğebakan’ın bir sözü aklıma geldi. Bi konuşmasında demişti ki “Beni kanser değil eşimin ihaneti vurdu” diye. Evet kanseri yenecek kadar güçlüydü ama ihaneti sindiremeyecek kadar onurlu bir insandı. Mekanı cennet olsun…
Eeee diyeceksiniz, hiç mi güzel şeyler olmadı? Elbette Allah herşeyin sabrını veriyor ve insanın karşısına güzel şeyler de çıkıyor. 2019 dan bu yana okullarda ücretli öğretmenlik yaptım. Bir sürü birbirinden renkli öğrencilerim oldu. Bir sürü dostluklar ve bir sürü hayatımda farklı tecrübeler edindim. Bir zaman sevmeye adım attım ama attığım adımda pişmanlık yaşadım. Bu da bir tecrübeydi belki. Demek ki daha değilmiş dedim, nasip. Nasipten öte yol yoktu…
Şimdi mi? Şimdi ise yine hayata bir şekilde tutunmuş yol alıyorum. Bir lisede öğretmenliğe devam etmekteyim. Kadrolu olarak da bu duyguyu tatmak nasip olacak mı merak içindeyim ama ona da nasip deyip geçtim. Bütün bu yaşadıklarımdan aldığım en büyük ders;
“Ölüm hep vardı ve bu dünyada herkes ölecek. Ölümü düşünmek ölümü yok etmiyor. Ölümle barışık olmalı insan ki misafir olduğunu her daim hatırlamalı şu dünyada. Öfkeyle stresle sinirle işler yoluna girmiyor. Aksine zorlaştırıyor, ağırlaştırıyor… Barışık olmalı her şeyle. Sevmeli çok sevmeli insan ama bahsettiğim aşk değil. Kendini sevmeli. Kendini işkenceye maruz bırakacak zihnini yoracak her şeyden uzaklaşmalı. İnsanız duygulanır ağlarız. Bunlar insan olduğumuzun kanıtı ama saplantılı olmamalıyız. Hayatı güzelleştirmek bizim elimizde…”
Ve uzun yıllar sonra cesaret edip kaleme aldığım bu yazımı sonlandırmadan demek isterim ki; Bugün 16 Ekim ve 32 yaşıma girdim. Arkadaşlarım bana takılsa da inanın doğum günü süprizinden hiç hoşlanmıyorum ama hatırlanmak başka. Yıllar öncesinde doğum günümle ilgili bir yazı yazdığımda “Lan Zübeyir’in doğum günüymüş niye kutlamadınız, bak çocuk alınıyormuş felan” diye dalgaya vursalar da beni anlamak isteyenin çok iyi anladığından eminim. Aslına da bakarsanız bugün zaten kimse kutlamadı ama emin olun bunu tüm samimiyetimle de söylerim ki bugün nedense kimsenin hatırlamasını istemiyorum. Çünkü sanki biri hatırlasa büyü kaçacak gibi hissediyorum. Ve bugün kendime bir güzellik yaptım. Onu da yanda paylaşıyorum :). Başta da dedim ya yıllar çok şeyi değiştirdi ama ancak bu kadarını sizlerle paylaşabildim. Umarım artık uzun süre yazamama cesaretsizliğime bu yazımla son vermiş olurum. Kendinize iyi bakın…